22 Ocak 2012 Pazar

EĞİTİM ARAŞTIRMA GELİŞTİRME MERKEZİ (İhsaniye köyü Çatalca )





Merkezimiz kız gibi hazırlandı.Şimdi sıra içini doldurmakta.Birkaç dostun katkıları ve kendi imkanlarımızla tamamlamaya çalışıyoruz .Henüz devletten bir şey göremedik ama bakalım davet ettiğimizde nasıl onurlandıracaklar.05.02.2012'de bir toplantımız olacak.Muhsin hocamızı (prof.Muhsin DOĞAROĞLU ) davet ettik.
Rahmetli İhsan AKDOĞAN köyümüzün okullarını,lojmanlarını ve sağlık ocağını yaptıran hayır sever büyüğümüz.Şimdi yaptırmış olduğu boş duran bir önceki okul biz arıcılar için bir merkez oluyor.İSTANBUL İLİ ARI YETİŞTİRİCİLERİ BİRLİĞİ İHSAN AKDOĞAN ARAŞTIRMA GELİŞTİRME VE EĞİTİM MERKEZİ 
Son çalışmalar,kapılar onarıldı.
Merkezin zemin kat girişi düzenleniyor.Görüyorsunuz bir şeyi var edip ortaya koymak ne kadar meşakkatli bir iş.Nezaret edenlere dikkatli bakarsanız anlayacaksınız hava buz gibi soğuk!...
Girişin betonu atıldıktan sonra bayrak direkleri de dikildi.İnşallah bayraklarımızın da gururla dalgalandığı çalışmanın başladığı günleri göreceğiz.
Bütün birimlerin boya badana işleri tamamlandı.
Engelli kardeşlerimizle de iş birliğimiz olacak. Onun için onlara da bir oda ayırdık.


Konferans salonumuzun zeminleri laminant parke ile kaplandı.Sahne için keresteleri gönderdik.
Abdullah ustamız montajını yaptı.
Sahne hazırlanınca kürsüyü getirdik.Kürsüyü yerleştirince Sadık başkan'a dedim ki hazır etrafta kimse yok gel şunun ilk provasını yapalım.Sanki biraz naz etti ama kürsüye çıkınca insan biraz değişiyormu ne dersiniz.
Doğuştan devlet adamı mübarek.
Bu da son hali.



Şükür kavuşturana icraatları bu kadar konu ettik de peki bu işleri iki ay boyunca kim yaptı dersiniz.Evet hepinizin yakından tanıdığı ARI VE ARICI DOSTU Asım KADIOĞLU.Asım abinin arıcılık dışındaki mesleği buymuş.İki ay boyunca epey emek verdi,eline ayağına sağlık.
Bu mu nereden çıktı birden ayağımıza dolandı.Amca maskot lazım mı?..Valla cuk oturdu,başımızla beraber bizim hayvan dostu olduğumuzu öğrenmiş işi biliyor zilli.Zaten bir süredir okula takılmaya başlamış kalorifere bakan Salim abinin dediğine göre günde üç tane sandeviç götürüyormuş.
Okumanızı tavsiye ediyorum.

Yunus YILMAZ abimiz köyümüzün arıcılarından ve birliğimizin üyesi
Ve aynı arsadaki ilköğretim okulumuzu ziyaret.Fırsat buldukça öğretmenlerimizi ziyaret ediyorum.Değerli müdürümüz Süleyman TANSEVER ve müdür yardımcımız Veli DELEN,her ikisi de  kendisiyle barışık halkın içinden insanlar.Veli hocayla köyde de sık sık görüşüyoruz.Okumayı seven dünyadan haberli bir insan dolayısıyla fikirleri de olan birisi kendisiyle sohbet etmekten keyif aldığım bir dost oldu benim için.Müdür bey de İstanbullu hemşeriyiz anlıyacağınız.Uzun yıllar güneydoğuda da öğretmenlik yapmış ilginç anıları var.Yaşadığı tecrübeler haliyle kişiliğine de yansımış gün görmüş kalender bir insan.Her ikisinin de çağdaş birer eğitimci olması beni ayrıca mutlu ediyor.




21 Ocak 2012 Cumartesi

ATÖLYE ÇALIŞMALARI

 Çoktan beri bekleyen yeni kovanlarımın yapımına nihayet başladım.Kasaların bir bölümü bitti.
 Kasaların ardından önümüzdeki sezon için hazırladığımız kapaklarında çalışması sürüyor.
 Kapakların üstüne 5mm su kontrası kullandık,hafif olsun diyerek!...İçine de 2x2 çıta döndük.Aynı nedenle,kapak kenarını kalın yapmadık.
 Kapağın üstünü de 2x2 çıtayla döndük.Çalışma kolaylığı olsun diye çünkü içine 2cm kalınlığında straphor koyacağız.
 Straphor özellikle kovanları sıcaktan korumak için çok önemli.
 Yerleştirilmiş hali.
 Galvaniz kaplama aşaması.
 Ve son şekli...
 Kovan yapmaya uygun yeni kerestelerimiz geldi.
 Araştırma geliştirme merkezimiz için kürsü hazırladık.

 Ballarımız.
Tabelamız.
 Bu da iki günlük maceramız.Bu kedi görünümlü arslan parçası var ya,zinciriyle birlikte atölyenin bahçesine geldi sahibiyle irtibat kurana kadar besleyip barındırdık,karşılığında ne yaptı biliyormusunuz?...Yedi sekiz tane tavuğumuzu katletti.Şimdi neden böyle süt dökmüş kedi gibi uslu uslu duruyor anladınız mı.
 Bu arada kar'ı da gördük şöyle bir selam verip geçti bahçemizden.Henüz kışın ortasındayız her şeyin hayırlısı.

17 Ocak 2012 Salı

KABAKÇA DA BİR MÜZE VE SEYFİ BEY

 Bu gün bir ziyaretimiz var,gelin bu ziyarete sizde katılın.Seyfi babayla (Seyfullah OKTAY ) tanışalı yaklaşık iki sene oluyor.Değerli bir insan,enteresan,zengin bir kişiliği yüklü bir yaşam deneyimi var.Uzun yıllar istanbul'da yaşadıktan sonra köyüne,kabakça ya geri dönmüş.Emekliliğini yaşıyor diyeceğim ama yerinde de duramayan bir insan,doğrusu bu duyguyu anlayabiliyorum.İnsan bunca birikime sahip olup da yapacağı çok şey olduğunda yerinde duramaz.Seyfi abininde içi kıpır kıpır yaptıklarını gördükçe bana hak vereceksiniz.
 Bahçeye girdiğimde onu indirmenin altında oturmuş bir şeylerle uğraşırken buldum.
 Onu yalnız görmek pek alışık olduğumuz bir durum da değil doğrusu.Köyden olsun,uzak yakın çevreden olsun ziyaretçisi eksik olmaz çünkü seyfi beyin sosyal ilişkileride çok zengin devlet erkanından tutun esnafa kadar onu tanımayan yok ortalıkta olmadığı zamanda bilin ki birisinin bir derdine koşmuştur.
 Bahçesindeki indirmenin altını görüyorsunuz.
 Yavaş yavaş ip uçları vermeye başladı değilmi!...
 Seyfi bey hayvanları da seviyor.Bu konuda ortak yönümüz çok.


Bir ara kalkıp bahçede gezindik.Seyfi abi bahçesinide seviyor.Yenge ile birlikte sık sık bahçede görüyorum onları.Seyfi abinin birde hastalığı var sanırım,pek konu etmedim ama ben farkındayım.Galiba seyfi baba türk bayrağına hasta ben özellikle ön plana çıkartmış değilim ama,ben anlamam gözünüzün içine sokarım der gibi maşallah her yerde karşımız dikiyor.O bayrağı onurla yüceltmek hepimizin görevi.
 Gelin şimdi de kabakça meydanında bizi karşılayan bu özel mekanı tanıyalım.
 Seyfi bey kendi imkanlarıyla kurmuş ve oluşturmuş burayı.
 Kendi topladığı veya dostlarının,köylülerin hediye ettiği eşya ve eserlerle de donatmış.Fotoğrafta gördüğünüz     platformun ortasındaki büyük alet bir matkapmış (atası diyebiliriz herhalde) üstteki örtülü çember kol çevrildikçe dişliler vasıtasıyla alt uçta delme işlemini gerçekleştiriyormuş.
Burada da sabana koşulan hayvanların boyunduruklarını görüyoruz. Tırpan ve ağaçtan yapılmış diren,kürek gibi tarım aletleri.
Karşı duvarda görülen ahşap alet taliga dediğimiz eski atlı arabaların,at ile araba arasına bağlanan bir parçaymış.Sağ köşede de döven duruyor.Çocukluğumda hayal meyal hatırlıyorum köye geldiğimiz bir gün at'ın arkasına bağlı bir dövene bindirmişlerdi beni,at döndükçe ekinin üzerinde taneler saplardan ayrılıyordu.
İşte bir kara saban.
Deve boyunduruğu imiş,altında da bir gazete sayfası görülüyor.Etkinlikler yaptıkça zaman zaman seyfi bey yerel gazete veya televizyonlara konu oluyor.
Bu gördüğünüz güzel çalışma seyfi abinin kendisine ait,böyle bir marifeti ve kendi özgün çalışmaları var.Bu çalışmanın da şöyle bir anısı varmış.Bir gün cam yüklü bir kamyon kaza yapıp devrilmiş,kırılıp saçılan cam parçalarından da bu çalışmanın zeminini oluşturup üzerini deniz canlılarıyla kombinlemiş önüne de gerçek bir teknenin çapası alın size estetik bir güzellik.Yapıcı ve yaratıcı olmak ruhu zenginleştirip güzelleştirmek bunu da paylaşmak!...sanat sevilmez mi dostlar kupkuru bir dünyada yaşanırmı?...
Bu mutena müzemizin kapısında içeriye girdik.Hemen sağda bu ayna bizi karşıladı. Ayna ayna demeye başlamıştım ki!...alay eder gibi gülmeye başlayınca mesajı aldım fotoğrafımı çekip karşısından ayrıldım.
 Sevgili dostlar anılarınız sizin için en değerli hazinenizdir değil mi her şey satın alınabilir ama anılarımızı kaybedersek onları bir daha geri getiremeyiz.Şair ne demişti...affan dedeye para saydım sattı bana çocukluğumu...Bu duygu bundan daha güzel dile getirilebilir mi?...Bütün dünyada müzeler ve müzecilik faaliyetleri var.Bu konunun önemi anlaşıldıkça insanların hassasiyeti de artıyor.Sevgili Sunay AKIN(şair ve yazar)ailesine ait bir konağı oyuncak müzesi yaptı.Bilirsiniz dünyada ve ülkemizde onlarca yıl süren arkeolojik kazılar yapılıyor.Derdi ne ki bu insanların böyle şeylerle uğraşıyorlar!...
Şöyle düşünelim kökleriyle birlikte havada asılı duran bir ağaç gören varmıdır acaba yani tamamen boşlukta duran olamaz değilmi!...Nasıl ki insanın geçmişi varsa insanlığında bir geçmişi var ve bizi var eden bütün bu  değerlere biz bu geçmişte sahip olduk.Onun için geçmişte oluşturulmuş her şey ortaya konmuş her eser biz insanların ve dahi doğanın belleğidir.Bu belleğe sahip mi çıkalım yoksa silelim mi?...Bu bellek ortadan kalkarsa ne bu günümüzü sağlıklı değerlendirebiliriz ne de geleceğimizi.O yüzden taliban Afganistan'da yönetimi ele geçirdiğinde dev buda heykellerini bunlar put diyerek dinamitlediği zaman yadırgamıştım.


Seyfi beyin Yüzbaşı dedesi babası ve amcası.
Ellik ve orak,küçük olan iki ellik yaklaşık yüzyıllık olmuş.
Bu büyük olan ise Biga'dan hediye daha yeni imiş,bu ellikler hem kullananın elini koruyormuş hem de ekini daha iyi topluyormuş.Anneme gösterdim o da kullanmış ne olduğunu biliyor.
Eski radyolar.
Eski plaklar.
Seyfi abinin yaşamında uzun yıllar takı tasarım işi de yer almış. Önümüzdeki günlerde  müzeyi ve çalışmaları daha ayrıntılı işleyeceğim.Çünkü görülmesi gereken daha çok şey var.